Askerlik adamı değiştiriyor

 

Askerlik Adamı Değiştiriyor


Askere giderken insanın içinde bir başka heyecan oluyor. Sanki birinci hayatının sonuna geldin ve bir daha eski sahip olduğun hiçbir şeyi elde edemeyeceksin.
 

 

Özgürlük ve hürriyet uğruna kılıç çekmelerinin artık hiçbir anlamı yok. Ya da gururun için çarptığın kapıların, çekinmeden ve korkmadan senden daha güçlülere verdiğin cevaplarının hiç bir anlamı yok. Sanki, hürriyetten esarete geçtiğin bir kapı gibi görüyorsun askerliği.

Bu düşüncelerinin yanlış olduğunu düşündürüyor askerlik şubesi. Ya konuşma tarzından, ya da boynundaki kravattan dolayı hoş geldiniz beyefendi gibi ifadelerle karşılaşıyorsun, şaşırıyorsun. İyi hala insan olarak görüyorlar diye mırıldanıyorsun içinden. Daha sonra askeri hastaneye gidiyorsun, orada da babacan bir doktor, derdini dinliyor, bak eğer rahatsızlığının ciddi olduğunu düşünüyorsan seni Ankara'ya sevk edeyim teklifinde bulunuyor.

Ancak, senin acelen var bir an önce gidip geleyim askere diyorsun, ama bir yandan da ya gidip gelemezsem düşüncesi beyninin kıvrımları arasında geziyor, sana bile belli etmeden. Muayene işlemlerinden sonra şubeye gittiğinde sanıyorsun ki daha 10 gün var askere gitmeye, başka bir deyişle ölmeye 10 gün var. Ama öyle olmuyor, 2 gün sonra teslim olmanız gerek diyorlar. Hatta şimdiden itibaren askersin, ona göre davran. Eğer birliğe zamanında katılmazsan askeri mahkemede yargılanacaksın.

Askeri mahkeme diyince akla hep 80 dönemindeki askeri mahkemeler geliyor, yargısız infaz. Aman beni de infaz etmesinler diyorsun bir yandan, bir yandan da acelen var. Zaten hemen gidip geleceksin ya. Ya da öyle düşünüyorsun işte.

Askerlikten önceki 48 saati 488 saat gibi kullanıyorsun. Bir saniyesini bile boş geçirmiyorsun. Bir yandan verdiğin sözler, aldığın işler, onları yapamayacağını söylüyorsun. İzah ediyorsun durumunu. Bir yandan da hasret giderme kaygıları. Daha 15 aylık çocuğunu 15 ay göremeyeceğini düşünmek kahrediyor, belki de dönüşü olmayan bir yolculuğa gideceğini düşünerek, eşinle dostunla helalleşiyorsun, hakkını helal et diyorsun. Ya gelemezsem, olur ya gelemezsem, emaneti önce Allah'a sonra size diyorsun eşinin ve kızının...

Burnunun direği sızlıyor, sanki burun kemikleri yerinden çıkacak gibi oluyor. Ağlayacaksın, ağlayamıyorsun bile çünkü sen artık askersin. Asker demek Türk toplumunda kahraman demek, her şeye göğüs gerebilen insan demek. O yüzden, sen de daha tok duruyorsun, daha cesur duruyorsun.

Yolcu etmeye geliyor tüm akrabaların, biri hariç, onun da kendisine göre sebebi var ama zoruna gidiyor. Sen de olmalıydın niye yoksun diye haykırıyorsun içinden ama kimseye belli etmiyorsun. Otobüse biniyorsun, ağlamaya başlıyorsun. Kimselere göstermeden, sanki hapse gider gibi, günlerce uzak kalmaya razı oluyorsun sevdiklerinden en zoru da çocuğundan.

Gittiğin şehirde akraban varsa şanslısın, o karşılıyor seni. Oturup sohbet ediyorsunuz, sonra güzel bir yerde yemek yiyorsunuz. Saat 5 olmasına az kaldığı için heyecan da artıyor, gecikmeyelim diye yarım saat kale yola çıkıyorsunuz. Saat 5 almaya 10 kalmışken siz nizamiye denilen yerin önündesiniz. Akrabanızla da sarılıp vedalaşıyorsunuz.

Artık kurallar başlamıştır ve siz bir acemisiniz. Acemi çaylak diye boşa dememişler, aynı onun gibi nerede yürüyeceğinizi, nasıl yürüyeceğinizi bilemiyorsunuz. Buranın adı da zaten Acemi Birliği.. Tüm bunları yaşarken aklınıza ne memleketiniz geliyor, ne memleketinizin taşları ne de yıllardır yapılıyor, bitecek, bitti denilen tramvayı...

Acemi birliği acemiliklerle geçiyor, sonrasında izne geliyorsunuz. Ve görüyorsunuz ki Kayseri çok değişmiş. 23 gün ayrı kalmanıza rağmen sanki yıllardır ayrı kalmışsınız gibinize geliyor. Aslında değişen şehir değil sizin bakışınız...

 
29 Haziran 2006


 

Facebook beğen
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol